Sarrazzin AfD’nin habercisiydi

Sarrazzin AfD’nin habercisiydi

Belki hatırlarsınız, 2010 yılında eski Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi, SPD’li Thilo Sarrazzin „Almanya kendini yok ediyor” isminde bir kitap yayımlamıştı. 464 sayfalık kitap Almanya’da aylarca en çok satanlar listesinin ilk sırasından inmemiş, Sarrazzin de bu vesileyle banka hesabına yeni milyonlar katmıştı. 2012 başlarına kadar 1.5 milyon adet satan kitap, Almanya Federal Cumhuriyeti kuruluş tarihinde en fazla alıcı bulan kitap olma özelliğini taşıyordu. Irkçı yazara, onun Türk ve İslam nefreti içeren kitabına Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi olan „Bild” ve en çok satan haber dergisi „Der Spiegel” de kitaptan alıntılar alarak haftalarca reklam yapmışlardı. Tabi yazılı basının yanı sıra görsel medya da merakla olaya sarılmıştı. Irkçı yazar Türk, Arap ve aslında bütün Müslümanların geri zekalı olduklarını ve bu şekilde Almanya’nın geleceği için tehdit oluşturduklarını söylüyordu. Sözde çocuk yapmadan, yani çoğalmaktan başka bir şey bilmeyen Müslümanlar Alman’ya yı aptallaştıracaktı. Hala SPD üyeliği devam eden Sarrazin, göçmenlerin yüzde 40’nın geçimlerini üretime katkıda bulunmadan sosyal devleti sömürerek sağladıklarını, topluma uyum göstermediklerini ve Almanya için yük olduklarını iddia ediyordu. O zamanlar yapılan bir araştırma Almanya’da sağ popülist bir partiye gerek duyulmadığını ve bu boşluğun aslında Bild, Der Spiegel, Welt, Stern, Focus gibi popülist yayın organları ve Sarrazzin gibi yazarlar tarafından doldurulduğuna dikkat çekmişti. O yıllarda Almanya’da sağ popülist bir çevrenin oy potansiyeli yüzde on ile onbeş arasında bulunduğu söyleniyordu. Sarrazin’e olan destek bütün kesimlerden gelmekteydi. Solculardan tutun da aşırı sağ ve muhafazakar çevreler ırkçı tezleri onaylıyorlardı. Hele hele birde Necla Kelek ve onun kafa yapısında olan sözde Türk kökenli Türk ve İslam düşmanları da Sarrazin’e makaleler ve röpörtajlar ile destek veriyorlardı. Bunların yanı ırkçı yazara internet ve sosyal medya üzerinden müthiş destek yağıyordu. Bu olaydan tam altı yıl geçti. Alman toplumunda var olan sağ popülist potansiyel Pegida (Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtseven Avrupalılar) ve AfD (Almanya İçin Alternatif) gibi İslam düşmanı ve sağ popülist oluşumlar tarafından kanalize edilmeye başlandı.

Geçtiğimiz günlerde Berlin ve Mecklenburg-Vorpommern Eyaletlerinde yapılan seçimlerde büyük başarı gösteren AfD artık 16 Alman eyalet meclisinin 10’unda yer alıyor. Irkçı parti Hamburg’da yüzde 6.1, Bremen’de yüzde 5.5, Rheinland-Pfalz’de yüzde 12.6, Baden-Württemberg’de yüzde 15.1, Mecklenburg-Vorpommern’de yüzde 20.8, Brandenburg’da yüzde 12.2, Berlin’de yüzde 14.2, Saksonya-Anhalt’de yüzde 24.3, Saksonya’da yüzde 9.7 ve Thüringen’de yüzde 10.6 ile son seçimlerin hepsinde parlamentolara girme başarısı gösterdi. 2017’de yapılacak 26 Mart Saarland, 7 Mayıs Schleswig-Holstein, 14 Mayıs Kuzey Ren Vestfalya Eyalet seçimlerinde ve en önemlisi 17/24 Eylül’de yapılacak olan Federal Meclis Seçimlerinde parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılan AfD, Almanya’nın parti ve koalisyon aritmetiğinin dengesini bozmuş durumda. Almanya Birinci Kanalı  (ARD)’nin düzenli olarak yaptırdığı “Deutschlandtrend” isimli kamuoyu  araştırmasının sonuçlarına göre bu Pazar (25.09.2016) seçim olsa AfD’nin ilk kez gireceği genel seçimlerde yüzde 16 oy alabileceği saptandı. Bu oran bugüne kadar yapılan kamuoyu araştırmaları arasında en yüksek oran olarak tarihe geçti. 2013 Federal Alman Gernel Seçimlerinde yüzde 4.7’lik bir oy oranı ile yüzde 5’lik seçim barajını kıl payı kaçıran AfD artık Almanya’da ki parti yelpazesinin olmazsa olmazları arasında olacak. AfD, korsanlar gibi veya başka tek hedefli partiler gibi kısa vadede kaybolmayacak gibi. Neden mi? Avrupa genelinde sağ popülist partiler on yıllardır mevcut. Almanya’nın özel tarihi sebebinden dolayı aşırı sağ toplum tarafından reddedilmekteydi. Ancak iki Almanya’nın birleşmesinden ve 11 Eylül olaylarından sonra dünyanın değiştiği gibi Avrupa ve Almanya’da değişti. İslam düşmanlığı, mülteci akımları, gelir adaletsizliği, Avro ve Avrupa kuşkuculuğu, korku ve endişe hissi, tepki oyları vs. bunlar aşırı sağ ve popülist bir partinin gelecek 20-30 yıl güç kaybetmeyeceğini, tam tersine güç kazanacağını gösteriyor. Diğer AB ülkelerinden örnek vermek gerekirse, ana akım partiler ilk başlarda reddettikleri aşırı sağ ve popülist partiler ile koalisyonlara giriyor, azınlık hükümetleri kuruyorlar. Bu uzun vadede Almanya’da da değişik olmayacak gibi görünüyor. Kısa vadede aşırı sağı engelleme amacı ile CDU/CSU ile SPD arasında büyük koalisyonlar, Sol Parti-SPD ve Yeşiller arasında kurulacak muhtemel Sol Koalisyonlar veya AfD harici diğer partiler arasında kurulabilecek koalisyonlar gerçekçi. Kısa ve orta vadede AfD’nin haricinde, CDU ile Sol Parti hiçbir şekilde bir koalisyona ortak olmayacak. Uzun vadede ise CDU/CSU AfD ile bir koalisyo yapması mümkün. Eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl’un danışmanı Peter Radunski CDU’nun AfD ile hükümet kurması gerektiği yerde bu işten kaçmaması talebinde bulundu bile. CDU’nun Bavyera’lı kardeş partisi CSU olası AfD ortaklığına CDU’dan daha da açık. Çünkü AfD ile aralarında fark CDU ile AfD arasında ki farktan çok daha az. Aşırı sağ, İslam düşmanı ve popülist partilere karşı uzun vadede nasıl bir mücadele yapılması yönünde planlar yapılmalı. Partiler her zaman toplumun önemli kesimlerini temsil ederler. Bu yüzden sadece parti ile mücadele yetmez. Adalet, refah, barış ve hoşgörünün yaygınlaştırılmasına yönelik programlar da gerek.

Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Önceki Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
AfD ve Irkçılıkla Mücadele
Sonraki AfD ve Irkçılıkla Mücadele