Ramazan'ın Gölgesi

Ramazan'ın Gölgesi

Selamün Aleyküm. Geçen seneki Ramazan’dan bu seneki Ramazan’a kadar bir yıl sonra gene mübarek Ramazan'a kavuşmuş bulunuyoruz.

 

Aramızdan niceleri ebediyete intikal ettiler. Allah hepsine rahmet eylesin.

 

Bizler ruhen dipdiri fakat biraz daha beden yıpranmış, saçlar biraz daha ağarmış olarak Ramazan'ın ilk gecesine salı günü yetişmiş  ilk teravih namazımızı kıldık elhamdulillah.

 

İçimizde geçen yıl küçük, erginlik çağına ermemiş bulunanlardan bir çok genç de bu yıl mükellef olarak Ramazan’a ulaştılar. Onları tebrik etmek lazım. Bir gençlik ki Allah'a kullukla, haramlardan sakınarak iyiliği kötüye tercih ederek yaşanmıştır. Bunlar Allah'ın sevgilileridir.

 

Her görev herkese verilmez. Mesela Allah’a (C.C.) Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed Mustafa'ya (S.A.V.) O’nun getirdiği Kur’an ve hükümlerine inanmayanlar, ibadet mükellefiyetiyle kayıtlı ve sorumlu değildirler.

 

Her şey herkese verilmez. İbadet ilahi bir ikramdır. Yalnız inananlara hastır. İman ve mümin, ibadetle şahsiyet kazanır.

 

En uzun günlerdeyiz. Çoğu yerde dayanılması güç sıcaklar başladı. Bulunduğumuz yerden ekvatora doğru baktığımızda hararetin bölge bölge fevkalade artmakta olduğunu göreceğiz. Öyle yerlere rastlayacağız ki, oralarda resmi ve özel bütün işler geceleri yapılıyor, hayat gündüzün durmakta ve geceler başlamaktadır. Şimdi oralarda yaşayan Müslümanlar da Ramazan'a girecekler, onlar da oruç tutacaklar ve oruç gündüzün tutulur.

 

Tarihte Ramazan ayının, aynı uzun ve sıcak günlerde; güneşte değil gölgede duranlara bile baygınlık veren iklimin hüküm sürdüğü Mekke ve Medine’de de yaşadığını bilmekteyiz.

 

Şaban ayının son günleri, Medine'de bile gündüzün sokağa çıkmak cesaret işidir. Sıcak ve merydana getirdiği bunalım müslümanları perişan etmektedir. O zaman ne şemsiye var, ne erkondeyşin,  ne buz üreten fabrika ne de soğutucu cihaz. Dünya, Müslümanlardan daha geri durumda.

 

Bir serin esinti, sığınacak bir gölge, harareti/sıcaklığı alacak bir şey… Dimağlar, hep bu  kabil hayallerle meşgul.

 

Bir cuma namazı müminler hurma dallarından gölgelemeye çalıştığı, fakat yakıcı güneşin aralardan sızmasına engel olamadığı yarı güneş yarı gölge mescidde toplanmışlar. O mescit bugünkü Ravza-i Mutahhara dediğimiz mescittir.

 

Peygamberimiz ağır ağır minber vazifesini yapan hurma kütüğüne doğru yürüyor. Acaba ne diyecek?

 

Olayı peygamberimizin mimarı, ta İran'dan Medine'ye; sulak yerlerin kandıramadığı ruh susuzluğunu gidermek için çöle gelmiş eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedu anne Muhammeden abduhu ve Resulü dedikten sonra gerçek hayatı ve ruh huzurunu bulmuş olan Selmanı Farisi (R.A.) anlatıyor.

 

Şaban ayının son günlerinden biriydi. Resulullah bize hutbe irad etti ve buyurdu ki, ey sıcaktan bunalmış insanlar,  müjdelerim sizi… Ulu mübarek bir ay sizleri gölgesine almak sizi gölgelemek üzeredir!..

 

Evet işin kökenine, inancınızın derinliğine indiniz mi, işin marifetine vukufiyyet kazandınız mı? “Ramazan, sıcaktan serinlemek içindir. Ramazan gölgedir, Ramazan enerjidir, Ramazan tedavi edicidir ve Ramazan huzurdur, Ramazan masivanın hüznünden de zevkinden de uzaklaşma Allah'a yaklaşmadır; Ramazan ruhta da bedende de revizyondur.

 

Ramazan bir şeydir, insana lazım olan her şey onda vardır. Bu harika nimet, Müslümana verilmiştir.

 

Dert, ne uzun gün, ne aşırı hararet, ne açlıktır, hastalıktır. Dert Müslümanın genel anlamda Ramazan'ın  bilincine varamamış, şuuruna erememiş olmasıdır.

 

Fakat düşünmeliyiz ki her inanan kalp ve kafa bu şuura erseydi Allah’ın  kulları standart bir değere yükselirlerdi. Oysa Cennet standardize edilmiş bir yer değildir. Cennet derece derecedir.

 

Peygamber efendimiz cennet yüz derecedir. Her derece içinde milyonlarca derece vardır. Bütün âlemler o derecelerden birinin içine konsa sığar hepsini istiab eder, hepsini içine alır.

 

İnananlar imanlarının ve ayrılmaz birer parçası olan ibadetlerin bilincine erebildikleri ve amelde;  iyilik ve ibadetteki ihlasları nispetinde cennet derecelerinden birine hak kazanacaklardır.

 

Bu konuda her şeyiyle Ramazan farklı, eşi bulunmaz nimet ve fırsattır.

 

Ramazan'ın bir gününün kazandırdığını diğer koca bir yılın günleri kazandıramaz, kaybettirdiğini de ödeyemez.

 

Emziklilik,  hastalık, sefer gibi bir ruhsat ve mazeret yokken Ramazan’dan bir tek gün kaçıran insan, onun yerine bütün bir yılı mümkün olsa da oruçlu geçirmiş bulursa gene de kaçırdığı o tek ramazan gününün kaybını telafi edemez. İşte Ramazan'ın mükellefiyet yönünden değeri budur.

 

Gerçek böyle olduğu için Cenabı Hak “ Oruca güç yetiremeyecek olanlar fidye versinler. Bu da bir fakiri iki öğün doyurmaktır. Kim fidye miktarını Allah rızası için artırırsa;  hem oruç tutar hem fidye verirse kendisi için hayırlı olan odur. Sizin için en hayırlısı oruç tutmaktır. Ah bunu bile bilseniz” böyle buyurmaktadır.

 

Meselenin bu yönü fazilet bahsidir. Kişi kendisi ile Ramazan arasında diyalog kuramıyorsa, din kolaylık dinidir. Allah'ın kendisine bahşettiği ruhsatı kullanma hakkına sahiptir.

 

Ramazan-ı Şerif’inizi tebrik ederim.

 

Kur’ânı tam anlamıyla idrak etmeye yönelik bir Ramazan geçirmeyi Yüce Allah’tan niyaz ediyor, hayatını kaybeden Filistinli mazlum kardeşlerimize Rabbimden rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

Ey Yüce Rabbimiz! Mazlum Filistin halkının yıllardır maruz kaldığı hiçbir katliamı önleyemediğimiz, sadece kınama cümleleri ile geçiştirdiğimiz için insanlık ailesi olarak bizleri affeyle.

Motosiklet tutkunları DİTİB Camii’nde dualarla sezonu açtı
Önceki Motosiklet tutkunları DİTİB Camii’nde dualarla sezonu açtı
Mezhep
Sonraki Mezhep