Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu

Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu
Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu
Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu
Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu
Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu
Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları Sempozyumu

TBMM

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu:

 "Dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapan Türkiye, sığınmacılara dönük politikalarıyla hem hukuki hem de ahlaki düzeyde uluslararası toplumun yüz akı olmuştur"

 


"Suriyelilerin Türkiye'de işlenen toplam suçlara oranı, Türkiye'deki toplam nüfusları göz önünde bulundurulduğunda, genel suçlara göre oldukça azdır"

 

 

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu, dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapan Türkiye'nin, sığınmacılara dönük politikalarıyla hem hukuki hem de ahlaki düzeyde uluslararası toplumun yüz akı olduğunu söyledi.

TBMM'de "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 70. Yılında Mülteciler, Göçmenler ve Uyum Politikaları-Fırsatlar, Zorluklar, Çözümler" konulu sempozyum düzenlendi.

Sempozyumun açılışında, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) Al Farah Mülteci Korosu tarafından bir konser verildi.

Ardından, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, İnsan Hakları Günü dolayısıyla yayımladığı video mesaj gösterildi.

Sempozyumun açılışında konuşan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu, Suriye'deki iç savaşın milyonlarca insanı mülteci haline getirmesinin, en fazla Türkiye'yi etkilediğini dile getirdi.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14. Maddesi'nin "Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir." ifadesini anımsatan Çavuşoğlu, Birleşmiş Milletler verilerine göre, 300 milyona yakın göçmenin kendi doğduğu ülkenin dışında yaşadığına işaret etti.

Göç hareketlerinin, iyi yönetilebildiği takdirde ekonomik, kültürel ve sosyal katma değerler oluşturabildiğini; aksi takdirde, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit oluşturabildiği gibi insan hakları ihlallerinin de ortaya çıkmasına yol açtığını belirten Çavuşoğlu, teröristlerin göç yollarını kullanmasının ve yaşanan uyum problemlerinin, göçün kriminal algısını popüler hale getirdiğini bildirdi.

Oysa yapılan çalışmaların, göçmenlerin suça karışma oranının yerleşiklere göre daha düşük seviyede olduğunu gösterdiğini aktaran Çavuşoğlu, Türkiye'de, 2018 yılı başı itibariyle yaklaşık 3,4 milyon Suriyelinin geçici koruma statüsüyle yaşadığını hatırlattı. 

Çavuşoğlu, Suriyelilerin yanı sıra Irak, Afganistan, İran, Somali gibi ülkelerden Türkiye'ye uluslararası koruma bulmak maksadıyla  gelen 2017 sonu itibarı ile 300 bin sığınmacının bulunduğunu anlattı. 

 

 

"Suç oranı oldukça az"

Türkiye'de bugün 3,4 milyonu geçici koruma statüsüyle, 300 bini uluslararası koruma başvurusuyla,  600 bini ikamet izniyle olmak üzere yaklaşık 190 farklı ülkeden, farklı statülerde 4,3 milyon göçmen yaşadığını ifade eden Çavuşoğlu, şöyle konuştu:

"Ülkemizde bulunan kayıtlı Suriyeliler geçici koruma statüsündedir. Geçici koruma; bireysel uluslararası koruma başvuru mekanizmasının etkin bir şekilde uygulanmasının mümkün olamayacağı ölçüde kitlesel göç hareketinin olduğu durumlarda uygulanan bir koruma tedbiridir. Geçici koruma kapsamına alınanlara, başta sağlık hizmetleri olmak üzere eğitim, iş piyasasına erişim, sosyal yardım ve hizmetler ile evlilik, abonelik ve araç kaydı işlemleri yapabilmelerine dair hizmetler ikamet ettikleri illerde sağlanmaktadır. Uluslararası alanda içeriği net olmayan geçici koruma statüsü, Türkiye'de oluşturulan mevzuat ve beraberindeki uygulamalarla uluslararası sürece örneklik edecek olgunluk düzeyine ulaşmıştır. 

Medyanın ve siyasi aktörlerin göç dili ve ötekileştirme problemi sığınmacıların uyum sürecini en olumsuz şekilde etkileyen husustur. Göçmenler ve suç işleme eğilimi arasında kurulan asılsız ilişki bunun en açık örneğidir. Göçmen ve mültecilerin suça eğilimli oldukları ve suç oranlarını artıracak biçimde adli olaylara karıştıkları iddiasının büyük oranda temelsiz olduğu istatistiklerden anlaşılmaktadır. Suriyelilerin Türkiye'de işlenen toplam suçlara oranı, Türkiye'deki toplam nüfusları göz önünde bulundurulduğunda, ülkemiz genel suçlarına göre oldukça azdır. Suriyelilerin karıştıkları olayların Türkiye'deki toplam asayiş olaylarına oranı 2014-2017 arasında yıllık ortalama yüzde 1,32'dir.

Göçmenlere dönük yalan, nefret söylemi de duyarlılık göstermemiz gereken bir problem alanıdır. 'Kaçak mülteci' veya 'yasa dışı göçmen' tanımlaması sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin yasa dışı olduğuna, suçlu olduğuna dair bir algı oluşturmaktadır. Sığınmacı olmak, uluslararası koruma için göçmek yasa dışı bir hareket değildir; aksine 1951 Cenevre Sözleşmesi ile teyit edilmiş bir insan hakkıdır. 'Kaçak' ya da 'yasa dışı' terimleri yanlış kullanımdır, doğrusu 'düzensiz' terimidir. Gerek toplumsal bir gerçek olarak gerekse de yasal olarak mülteciliğin ve iltica etmenin bir insan hakkı olduğunun geniş topluma anlatılması başta medya ve siyaset etiği olmak üzere toplumsal sorumluluğumuzun zorunlu kıldığı bir gerekliliktir."

Hakan Çavuşoğlu, Türkiye'nin, dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yaptığını; sığınmacılara dönük politikalarıyla hem hukuki hem de ahlaki düzeyde, uluslararası toplumun yüz akı olduğunu vurgulayarak, "Türkiye açısından göçün yönetilebilmesi ve sağlıklı uyum politikalarının uygulanması bir zorunluluktur. Türkiye, bu göçü bir yük olmaktan çıkaracak, bir fırsat penceresine dönüştürecektir." dedi.

 

 

"Türkiye tarafından güçlü şekilde savunuldu"

Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Temsilcisi Irena Vojackova Sollorano, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin savaşların ve nefretin ortadan kaldırılması için ortaya atıldığını ifade etti.

Evrensel beyannamenin dünyanın her yerinden çok seçkin kişiler tarafından hazırlandığını dile getiren Sollorano, beyannamenin ilk versiyonunun sadece erkeklere hitap ettiğini, daha sonra beyannamenin kadınlara ve çocuklara da hitap edecek şekilde kaleme alındığını söyledi.

Beyannameyi kaleme alan katılımcıların dünyanın farklı ülkelerinden geldiğini ve metni formüle ettiğini anlatan Sollorano, metnin, ilk yazıldığı tarihte Türkiye tarafından güçlü şekilde savunulduğunu anımsattı.

Türkiye'nin, bu beyannamenin ilk imzacı devletlerinden birisi olduğunu vurgulayan Sollorano, göçmenlere yaptığı ev sahipliğinden dolayı Türkiye'yi kutladığını ifade ederek, bunu yapan çok ülke olmadığını kaydetti.

 

 

 

Önceki "Ekonomiye Değer Katanlar Ödül Töreni"
Türkoğlu Grubu: Avrupa'nın inşaat, sigorta ve taşımacılık sektöründe öncü ismi
Sonraki Türkoğlu Grubu: Avrupa'nın inşaat, sigorta ve taşımacılık sektöründe öncü ismi