Mezhep

Mezhep

Kültür, insanın görüş ufkunu genişletir. Daha şumullü düşünmeye ve çalışmaya sevkeder insanı. Kül­tür sahibi insan her yaptığının şuuruna varmak, neden ve niçinlerinin cevabını bulmak, kanunlara, kurallara ve dinine şuura dayanan bir itaatle uymak ister.

Kültürsüz insanın itaatı kolay sağlanır fakat bu, daha tesirli bir ceryanla karşı karşıya kalınca eski bağlı olduğu fikir ve kişiden kolayca kopuverir. Ve hemen şuursuzca yeniye bağlanıverir.

İslam topluluklarında kültürün hakim olduğu zamanlar, müslümanların üstün topluluk diye tarihe geçtikleri; cehaletin hakim olduğu devrelerde ise bunun tamamen aksi duruma düstükleri görülen ve bilinen bir gerçektir.

Bugün etrafımızda, komşu müslüman ülkelerde meydana gelen iç savaş ve dış düşmanların yaptıkları zulümler şu mübarek günlerde hepimizi derinden yaralıyor.

Milli şairimiz merhum Mehmed Akif ERSOY, cehalet yüzünden yıkılan koca imparatorluğun dehşet verici ızdırabını çekerken, gayri ihtiyari şöyle haykırıyordu:

Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet...

Ey derd-i cehalet, sana düşmekle bu millet

Bir hale getirdin ki; ne din kaldı ne namus

Ey sine-i İslama çöken, kapkara kabus,

Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel,

Sensin bize düsmanları, üstün çıkaran el.

Evet, cehalet koskoca milleti yalnız ufacık bir toprak parçasına sıkıştırmakla kalmamış, onları birbirine düşman etmiş, düşmanın yapmadığını kardeşi kardeşe yaptırmıştır.

Kimisini ırk derdine düşürmüş, kimisini saltanat. Kimisine mezhebi din haline getirtmiş ve bir mezhep diğer mezhebe düşman kesilmiş.

Cehalet hastalığının devası güç krizleri bunlar.

Mezhep dedik. Kültürle düşünce ufku genişleyen müslümanlar, ister istemez mezheplere takılıp kalıyorlar. Niçin bu parçalanma? Aslı nedir, gerekli midir?

Mezhep gidilen yol, varılan hüküm ve görüş demektir.

Dinimiz İslam’dan bahsedilirken konu belli başlı iki guruba ayrılarak ele alınmaktadır:

1. İman esasları

2. İslam esasları.

İman esasları, mümin olmak için inanılması ge­rekli hususları ele alır. Bilindiği gibi bunlar:

—Allah'ın varlığına, birliğine,

—Allah'ın meleklerine,

—Allah'ın kitaplanna,

—Allah'ın peygamberlerine,

—Ahiret gününün varlığına,

—Kadere, iyilik ve kötülüğün Allah'ın yaratmasıyla olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanmak şeklinde «Amentü» dediğimiz, en kısa şekilde formüle edilmiştir.

İslam esasları da, bu amentüye inanmış olan kimsenin kelime-i şehadet getirmesi, namaz kılması, oruç tutması, zekat vermesi ve haccetmesidir.

Din esaslarının bu şekilde ikiye ayrımış bulunması, bunların birbirinden ayrı oldukları, biri olmadan diğerinin olabileceği anlamına gelmez.

Her iki esaslar topluluğundan sadece bir tanesinin inkarı, inkar edenin dinden çıkmasına sebep olabilecek niteliktedir.

Dini İman ve İslam esasları diye ikiye taksimden maksat, sadece daha kolay öğretilme ve ögrenilmesini temin etmektir.

İslam düşünce tarihinde İman ve İslam esasları iki ayrı ilim tarafından ele alınmıştır.

Bunlar doğuş sırasıyla «Fıkıh ve Kelam» ilimleridir.

Fıkıh ilminin konusu umumiyetle üç gurupta ele alınır:

1. İbadetler,

2. Muameleler,

3. Cezalar.

Kur'an-ı Kerim'de ibadet etmek övülmüş ve namaz kılınması emredilmiştir. Yalnız ayetler incelendiğinde görüleceği üzere namazların vakitleri belirtilmiş, kılınması emredilmiş ve bir de önce abdest aIımması bildirilmiştir. Müslümanların sadece bu kadar bilgi ile bu emri yerine getirmelerine imkan olmadığı açıktır.

Nasıl namaz kılacaktır, rüküu, secdeyi nasıl yapacaktır, kaç rek'attır ? Abdest almak için uygun olan su hangisidir. Abdest hangi hallerde bozulur, meshetmek nedir ? Yolcu, hasta olan kimse nasıl namaz kılıp abdest alacak? Teyemmüm nasıl yapılır? Oruç, zekat, hac kimlere farz, çeşitleri, şartları, tatbikatı na­sıl olacaktır?

Fıkıh ilminin ibadetler bölümü bu gibi konulara aittir.

Muamelatda, insanların birbirleriyle olan münasebetleri, alış-veriş, miras, evlenme-boşanma gibi konular ele alınır.

Kaza bölümünde de suçlar ve cezalar karakterlerine göre ele alınır. Ne ceza verilebileceği konusu işlenir.

Bütün bu hususlarda ana kaynak Kur'an-ı Ke-rim'dir. Ondan sonra gelen Peygamber Efendimizin sünnetidir.

Kur'an-ı Kerim'de kısa ve mücmel (toplu) olarak emredilen hususlarda Peygamberimizin açıklayıcı sözleri ve hareketleri araştırılır ve ikisi birleştirilerek hüküm verilir.

Eğer her iki kaynakta açık bir hüküm ve emir bulunmazsa içtihad ve kıyasa gidilir. Yani, Kur'an ve Sünnetin umumi hükümlerinin ışığı altmda, onların ruhuna uygun olarak hüküm verilir.

İşte gerek bazı Kur'an ayetlerinin manalarının tefsirinde, yorumlanmasmda ve gerekse bir mesele hakkında çeşitli hadis-i şeriflerin bulunmasından ötürü fakihler, «Din-ilim otoriteleri» değişik, birbirinden ayrı görüşlere sahip olmuşlardır.

Fıkıhta önemli bir faktör olan içtimai muhit, adet ve an'anelerin çeşitli yerlere göre degişik manzaralar arzetmesi, arap dilinin bünyesinden gelen bazı hususiyetler sebebiyle bir fakih başka, bir diğeri bir başka sonuca varmış, böylece ayrılıklar meydana çıkmıştır. Bir görüşün peşine takılanlara o içtihadın sahibinin adı verilmiş ve böylece Hanefi, Şafii, Hambeli ve Maliki gibi fıkıh mezhepleri kendiliğinden doğmuştur. Yüzlerce mezhepten ayakta kalanı bu dört mezheptir.

Fakat bu mezheplerin arasındaki farklar, hiçbir zaman asılda, esasta değil teferruattadır. Taraftarları arasında çekişme ve küçük görme gibi şeyler kesinlikle yoktur. Bir hanefiye göre diğer üç mezhep hak mezheptir. Onlar da yekdiğeri hakkında aynı kanaate sahiptirler.

Devamı Gelecek Sayıda…

Başbakan Weil, Müslümanların topluma katkılarından memnuniyet duyduklarını ifade etti
Önceki Başbakan Weil, Müslümanların topluma katkılarından memnuniyet duyduklarını ifade etti
Zaman
Sonraki Zaman