Çıkarlara hizmet mi yoksa insana hizmet mi?

Çıkarlara hizmet mi yoksa insana hizmet mi?

Dünyada mülteci konusunun bir ‘‘kriz‘‘ ve ‘‘sorun‘‘ olarak algılanması ve sığınmacıların bilhassa AB ülkelerini tercih etmeleri son haftalarda özellikle Avrupa ve Almanya siyasetini de önemli bir şekilde meşgul etmektedir. Türkiye’nin önemini tekrar keşfetmiş olan AB ülkeleri ‘‘kötü adam‘‘ veya ‘‘diktatör‘‘ ilan ettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanına yalakalık yapmak için şu günlerde en ön sıralarda yer almaktadırlar.

Birçok Avrupa ülkesinin öncelikli olarak kalifiye mülteci kabul etmek istemesi ve Yeşiller Partili Claudia Roth gibi bazı siyasetçi, uzman ve kurum temsilcilerinin sığınmacıları ‘‘işe yarayan‘‘ ve ‘‘işe yaramayan‘‘ diye ayırması ırkçı-nasyonelsosyalist değerler kategorilerini andırmaktadır. Çokca kullanılan ‘‘Hoşgeldin/Hüsnü Kabul Kültürü‘‘ AB içerisinde herkes için geçerli olması gerekmektedir. Çünkü buraya gelen muhtaç kişiler mal ve eşya değil insandırlar.

Hümanizmi ve insan sevgisi olarak adlandırılan ’’filantropi’’yi güya şiar edinmiş toplulukların bir kısmı nedense insanları kategorize etmekten hiç utanç duymamaktırlar.

Orbán Müslümanların Avrupa’ya alınmasına karşı

Bu bağlamda Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın da Müslüman mültecilerin Avrupa’ya girişinin engellenmesi talebi ırkçı ve insancıl olmayan bir yaklaşımdır. Orban ayrıca devlet radyosuna verdiği röpörtajda mülteci sorununu bir ‘‘Alman sorunu‘‘ olarak adlandırmıştır. Sonra ise Orban‘ın güvenlik birimleri mültecileri joplayarak tartaklamışlardır. Diğer doğu, güneydoğu ve bazı kuzey Avrupa ülkeleri de aynı şekilde Müslüman mültecileri istememektedirler. Onlar herhalde bu kişilerin dışlanma, siyasi baskı, şiddet, terör, savaş, açlık ve hastalıktan dolayı yardıma muhtaç insanlar olduklarını unutmuşlar. Mültecileri ırk veya dine göre değerlendirmek en hafif kavramla utanmazlıktır.

Bizim mültecilik sorunu ile ne ilgimiz var?

Avrupa’nın demografik ve sosyal yapısını kalıcı bir şekilde değiştirebilecek olan bu insani krizde bizim, siyasetçilerimizin, işadamlarımızın ve ekonomi lobicilerimizin de payı bulunmaktadır. Çünkü biz durmak bilmeyen tüketimimiz ile sürekli değişen ve yenilenen malların sürümünü güçlendirerek ekonomik-finansal baskı üretiyoruz. Bizim lüks hayat alışkanlıklarımız ve zenginleşmemiz şu anki kriz bölgelerindeki insanların borçlanmasını ve fakirleşmesini sağlıyor. Bizlerin borsa ve hisse endekslerine odaklı gözlerimiz, ölçüsüz arzularımız ve aç gözlülüğümüz durumun daha da gerilip-kızışmasına sebep oluyor. Bunun yanında yine biz o kriz bölgelerine hattı hesabı olmayan silah satışlarında bulunuyoruz. Federal Hükümetin Sol Partinin yönelttiği bir soru önergesine verdiği cevabında 2015 yılının ilk altı ayında 6,35 milyar AVRO’luk silah ihracatı için onay verildiği bildiriliyor. Böylece biz dünyada askeri mühimmat ve malzemeler alanında en çok satış yapan ülkeler arasında bulunuyoruz. Bu silahlarla maalesef oyun oynanmıyor veya Hollywood filmleri çevrilmiyor.

Bu silahlar maalesef bazen terör örgütlerinin eline geçebiliyor. Müttefik sayılan ülkeleri de vurabiliyor. Bunun yanında o kriz ülkelerinde hangi siyasi grupları veya hangi milisleri (örgütleri) silah, enformasyon, para ve lojistik ile destekleyeceğimize karar veren yine biziz. Kısacası: Ekonomik, stratejik ve siyasi nedenlerden dolayı bizler oradaki anlaşmazlıkların içerisinde yer alıyoruz. Böylece – bize zor gelse de – oradaki krizlerde bizim de hiç azımsanmayacak derecede sorumluluğumuz bulunmaktadır.

Temel ihtiyaçlar bir insan hakkıdır

Hiç kimse arkadaşlarını, ailesini, tanıdıklarını veya ülkesini boşu boşuna terk etmez. Mülteciler güvenlik istiyor, başlarını koyacak bir çatı ve gıda istiyorlar. Birçoğu travma yaşayan bu mülteciler sadece insani temel ihtiyaçlarını talep ediyorlar. Bunlara insan oldukları için hakları var! Belediyelerimiz ve dini cemaatlerimize, özellikle de Almanya’da ki Müslüman cemaatlere, bu konuda çok iş düşmektedir. Her bir birey şimdi yardım etmesi, paylaşması ve dayanışma içerisinde olması gerekmektedir. Bunun yanında edinilen bilgilere göre bazı AB ülkelerinde misyonerler bilhassa İran ve Afganistan kökenli mülteciler ile çok yakından ilgilenmektedirler.

Yakın bir Afganistanlı dosttan tarafıma aktarılan bir bilgiye göre, İslam’dan çıkıldığı takdirde İran ve Afganistan’da zulüm görme riskinin artacağı göz önünde bulundurularak, AB ülkelerinin bir kısmında daha rahat iltica statüsü kazanılabileceği yönündedir.

Türkiye ‘‘dünyadaki her ülkeden daha fazla‘‘ katkıda bulunuyor

2014 yılında Federal Göç ve Mültecilik Dairesi (BAMF)‘ın verdiği bilgilere göre  Almanya’ya 173072 kişi mültecilik başvurusunda bulunmuş. Bu yılın ilk beş ayında ise resmi rakamlara göre 125972 kişi Almanya’ya mülteci olarak alınmak istenmiş. Ağustos 2015’de Almanya'ya giriş yapan mültecilerin sayısı 450.000 olarak veriliyor. Yılsonuna kadar bu sayının yaklaşık bir milyon ile bir buçuk milyon arasına yaklaşacağı söyleniyor. Ancak bu rakamlar Türkiye’nin üç-dört yıldır yaptıkları karşısında çokta ağır gelmiyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yardım Kurumu’nun verdiği bilgilere göre Türkiye sadece iki milyon Suriyeli mülteci almış durumunda ve bu mültecilerin bütün masraflarını yıllardır neredeyse kendi kasasından karşılamaktadır. Birleşmiş Milletler ve daha nice kurum yetkilileri Türkiye’nin mültecilik konusunda ‘‘dünyadaki her ülkeden daha fazla‘‘ katkıda bulunduğunu söylüyorlar. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) yetkilileri Türkiye’nin kabul edeceği Suriyeli mültecilerin sayısının yılsonuna kadar 2,5 milyona çıkacağını tahmin ediyorlar. Bu söylenenlerin hepsi mültecilik politikasının bir genel stratejiye ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin izlediği siyaset anlayışı yukarıda sözü geçen ve İslam’ın da ana gayelerinden olan ’’hümanizm’’ ve ’’filantropi’’nin Türkiye için demek ki büyük önem arz ettiğini göstermektedir.
 

İş insanı Mustafa Sayın’dan Ramazan Sönmez’e ziyaret
Önceki İş insanı Mustafa Sayın’dan Ramazan Sönmez’e ziyaret
Geri dönen teröristler bu ülkenin iç güvenliği için tehdit
Sonraki Geri dönen teröristler bu ülkenin iç güvenliği için tehdit